IŞİD’in 22 Mart’ta Brüksel’de gerçekleştirdiği bombalı saldırılardan sonra kriz durumlarında sosyal medyanın nasıl kullanılacağına ilişkin bir örneği gördük. Brüksel Kriz Merkezi, Twitter ve Facebook üzerinden hem bilgi akışını düzenli bir şekilde sağladı, hem de krizi kontrol altında tutmaya çalıştı. Bunu yaparken resmi dillerin yanında İngilizce’yi de etkin ve anlık olarak kullandı.
Türkiye’deki yayın yasakları, sosyal medyanın yavaşlatılması ve yer yer engellenmesiyle tam ters bir uygulamayı yaşıyoruz. Şeffaflığın ne kadar kolay ve krizi ne kadar yönetilebilir kıldığını, sosyal medyadaki asılsız haberlerle mücadele için de nasıl etkin bir araca dönüştüğüne tanık oluyoruz.
Çıkarttığım notları paylaşmak istiyorum:
Havaalanındaki iki patlama yerel saatle 8’de, henüz mesai başlamadan meydana geldi. Kriz merkezi sosyal mecralardan ilk duyurusunu yerel saatle 09:09’da yaptı. İngilizce ilk tweet ise 3 dakika sonra atıldı.
Explosions at airport #Zaventem. Don’t go to airport. Keep roads open. Priority government: Help victims & security
— CrisisCenter Belgium (@CrisiscenterBE) 22 Mart 2016
Yurttaşlara havaalanına gitmeyin, yolları açın uyarısıyla beraber kurbanlara ve güvenlik güçlerine yardımcı olun tavsiyesi yapıldı.
Hemen arkasından “şebekede yoğunluğa sebep olduğu için telefonları kullanmayın. Sosyal medya veya mesajlaşmayla haberleşin” uyarısı geçildi. Daha sonra herkese oldukları yerde kalma çağrısı yinelendi. “Okullarda, işyerlerinde bekleyin” denilerek olası kaosun önüne geçilmeye, trafiğin akıcı kalmasına uğraşıldı. Bu anonslar medya kuruluşları tarafından da alınarak yaygınlaştırıldı. Verilen acil durum hattında öncelikle kurbanlara ve yakınlarına destek olunacağı, böyle bir durumda aranması gerektiği belirtildi.
Buna benzer çağrılar sosyal medyadan akarken bir diğer yandan da sık sorulan sorular dokümanları hazırlandı. 22 Mart 2016, 18:30’da İngilizce yayımlanan dokümanı inceleyebilirsiniz.
Bu doküman yine üç dilli olarak yayımlanırken oldukça detaylı bir şekilde saldırının etkisi, Brüksel’deki terör alarmı seviyesi, alınan önlemler paylaşıldı. “Brüksel’e gelmeyin” gibi bir uyarıya toplu taşımadaki son durum bilgileri, şehirlerarası seyahate ilişkin bilgiler verildi. Günün ilk saatlerinde “çocuklarınızı okuldan almayın. Orada güvendeler” notları öğleden sonra “çocuklarınızı okuldan alabilirsiniz” notuna dönüştü.
Bu tip durumlarda çok yaygın olarak sorulan “nasıl yardım edebilirim? Kan bağışı gerekli mi?” sorularına da yanıt verilen doküman belli aralıklarla paylaşılarak yurttaşlara ve medyaya bilgi aktarıldı.
Facebook’ta yurttaşların kimi yorumlarına cevap verildi. Yanıtlar yine sukünete çağıran ve resmi açıklamaların dikkate alınmasını öneren bir şekilde yapıldı. Yani bir kamu kurumu yurttaşlarla etkileşime girdi, bunu işinin doğal bir parçası olarak görerek yaptı.
Twitter’da hiç kimseyi takip etmeyen bizdeki kamu kurumu hesaplarının aksine gerekli olacak her hesabı, hatta gazetecileri izleyen bir hesabın olabileceğini de gördük.
Daha iyisi olur muydu?
Elbette olabilirdi. Görsel bilgi kartları hazırlandı, ancak eksikti. Daha iyi bir hazırlık olsaydı bu tip kartlarda zaman damgası, güncel bilgi için adreslerle daha viral bir içerik sunulabilirdi. Göçmenlerin yoğun olduğu bir kent olduğu için, yayın yapılan üç dili de bilmeyenler için farklı dillerde özetler oluşturulabilirdi. Bütüncül bir sosyal medya stratejisi kriz merkezi için vardı ancak Kızılhaç, göçmen toplulukları vb ile beraber yayının etki gücü anında arttırılabilirdi. Hashtag’ler daha farklı şekilde de formüle edilebilirdi.
Bu öneriler yapılan hızlı ve etkili sosyal medya yayının yetersiz olduğunu değil, daha da geliştirilebilir olduğuna dikkat çekmek için yazdığım şeyler. Not etmiş olayım.
Bizde?
Bizde bakanların kınama mesajlarının ardından yayın yasağı ve sosyal medya yavaşlatılması/engellenmesi meydana geliyor. Ancak bunun yanında yurttaş inisiyatifleri kendi ağlarını yine sosyal mecralarda örüyor.
İlk örneğini Gezi Direnişi sırasında gördüğümüz bu sivil inisiyatifler daha sonra Van Depremi, 10 Ekim Katliamı gibi süreçlerde hızla organize oldular. Oluşturdukları lojistik kanallar, ihtiyacın belirlenmesi ve giderilmesi ile beraber çaresizlik, umutsuzluk duygusunun aşılmasında da önemli rol oynadı. Devletin sahip olduğu bilgilere sahip olmadıkları için verdikleri tavsiyeler (her örnekte değişmekle birlikte) daha sınırlı ve ihtiyaca yönelik oldu, ancak kesinlikle çok kritikti. Bu süreçlerde tek ihtiyacın acil kan olmadığını, hastanelere yurttaşlar tarafından getirilen böreğin servis edilmesi için maşadan peçeteye, kimsesiz bir yaralının pijama, iç çamaşırı ihtiyacına kadar iş bölümü yapılması sağlandı. Yaralıların taburcu olmasından sonra da onlara destek olan inisiyatifler büyük toplumsal travmaları aşmakta önemli rol oynadı. On Ekim Dayanışması gibi ağlar farklı bir bilgi biriktirdi.
Bilgi kirliliğiyle uğraşmak, doğru bilgiyi süzmek de yurttaşlara düştü. Özellikle Mehmet Atakan Foça bunu iş edinerek yanlış bilgiyi ayıklamaya ve doğru bilgiyi yaygınlaştırmaya çalıştı. Yöntemleri paylaştı.
Troller ile yurttaşlar arasında uzun diyaloglar Twitter’ı, herkesin “kaynının eniştesinin ablasından” aldığı istihbaratlar Whatsapp gruplarını doldurdu. Gerçek tehdidin boyutuna ilişkin elçiliklere kulak kabartıldı, kamudan bir açıklama duyulmadı.
Brüksel örneğiyle kıyasladığımda kriz yönetimi konusunda şeffaflığın, daha bütüncül bir yaklaşım ve planın da gerekli olduğunu görebiliyorum. Bunun merkezi anlamda sağlandığı örneğimiz yok ama umarım artar. Olmazsa yurttaş inisiyatifleri elinden geldiğince bu yükü kaldıracaktır.
çok değişikmiş hakket…
bizim 40 fırın ekmek yememiz lazım desem ciddi az olcak…
bu yöneticilerle olmaz… keşke olsa dedirten bir paylaşım…
ilginiz için teşekkürler. bizimkilerle olmazsa da yurttaş girişimleriyle olacak diye düşünüyorum. yazıda saydığım oluşumların biriktirdiği deneyim buraya tahvil olur umarım.
sayın özgür bey,
sayfanız karşıma mevcut bir saldırı olasılığı var mı diye arama yaparken çıktı. bu yazınızı çok beğendim. ne kadar iyi edip böyle bir örneği paylaşma inceliği göstermişsiniz. keşke daha çok okura ulaştırma şansı olsa. kamuoyu olarak bir baskı yaratarak bunu talep etmeliyiz. sinan şahin bey gibi umutsuz değilim ben. vatandaşlar olarak ısrarcı olacağız ve sonuç alacağız. bugüne kadar ses çıkartmamak suçumuzdur.
saygılar,
doğan derin
Doğan Bey çok teşekkür ederim ilginiz ve görüşleriniz için. Umarım dediğiniz gibi bunu toplumsal bir talep haline getirebiliriz.